PROGRAM, ÖRGÜTLENME, HAREKET ETME: SOSYALİSTLER NE YAPMALI?
Geniş sosyalist sol müştereklerde buluşarak, hareket odaklı bir örgütlenme biçimi oluşturulmalı, program çerçevesi içerisinde emek-sermaye çelişkisine; ezilenlerin taleplerinin kesişimsel zeminine müdahale edilmelidir. Bu, yalnızca ideolojik ve teorik bir meselenin ötesine geçerek, halklarla daha doğrudan bir bağ kurmayı ve toplumsal dönüşümü hayata geçirebilecek bir sosyalist hareket yaratmayı, tabandan sağlayacaktır.
Deniz Can Aydın yazdı...
Sosyalist hareketin geleceğini şekillendirmek, yalnızca bir ideolojik tartışma değil, aynı zamanda pratiğe dönük bir çözüm arayışıdır. Bu bağlamda, sosyalist bir programın ve örgütlenmenin; yani hareket edebilme yeteneğinin birbirini tamamlayan unsurlar olması gerektiği açıktır. Ancak sosyalist hareketin mevcut durumu, özellikle Türkiye bağlamında, kalıplaşmış örgütsel biçimleri, ideolojik tekrarları ele alsa da, kabuğumuzu kırıp yola atılmamız daha esnek, dinamik ve hareket odaklı bir strateji geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu metin, sosyalist hareketin bugünkü zorluklarına dair bir değerlendirme yaparak, bir formül bulmak amacından ziyade olası örgütsel çıkış yollarını tartışmayı hedeflemektedir.
SOSYALİSTLER OLARAK NE DURUMDAYIZ?
Marksizm, özetle tarihsel materyalizm temeline dayanarak, toplumsal değişimin sınıf mücadelesi üzerinden şekilleneceğini öngörür. Bu sınıf mücadelesinin öznesi, emekçi sınıflar (proletarya) ve kapitalist sınıf (burjuvazi) arasındaki çelişkilerde bulunur. Marksist literatür, bu çelişkilerin sınıf temelli bir çözüm gerektirdiğini, bu çözümün ise toplumsal üretim ilişkilerinin köklü bir şekilde değişmesi gerektiğini vurgular. Ancak, sosyalist hareketin etkisizliği ve sistemin derinleşen krizleri, bu temel Marksist çerçevede günümüz gerçeklerine ne şekilde müdahale edilmesi gerektiğini de tartışmayı zorunlu kılmaktadır.
Türkiye'deki sosyalist solun durumu, bu temel Marksist çelişkilere müdahale edebilme olanağımızın oldukça geri planda olduğu bir gerçeklikle yüzleşiyor. Emek-sermaye çelişkisine dair sosyalist müdahaleler, çoğunlukla soyut ideolojik tartışmalara ve tarihsel teorilere sıkışmışken, somut toplumsal mücadelenin önündeki engeller arttı. Sosyalistlerin emek sermaye çelişkisine müdahalesi ya da sınıfın özneleriyle bağı, dönemsel hak talepleriyle dayanışma ilişkileri çerçevesinde tıkanıyor. Bunlar yanında Marksizm’in, ezilenlerin bayrağı olduğu düsturundan hareketle, ezilenler toplamının özgürlük mücadeleleriyle de bağı politik olmayan düzeyde ve sınırlı kalıyor. Bu bağlamda, sosyalist solun birçok fraksiyonu, parti programlarının içeriğini tartışmakla yetiniyor, ideal çözümlerini metinlerinde barındırarak güzel günlerin kendisine gelmesini bekliyor. Ancak bu programları hayata geçirecek dinamik örgütlenme biçimlerine dair somut bir adım atılmadığı müddetçe en ideal metinler ve talepler, var edilmeyi deneyecek bir ihtimal halini bile alamayacak. Bu durumu aşabilmek için, sosyalist hareketin program ve örgütlenme anlayışını yeniden değerlendirmek önemlidir.
PROGRAM, ÖRGÜTLENME VE TEK BAŞINA PROGRAMIN ANLAMI
Bir sosyalist hareketin programı, onun tarihsel hedeflerini, sınıf perspektifini, politik müdahale zeminlerinin ideolojik alt yapısını ve en nihayetinde bununla bağlantılı olarak stratejik yol haritasını ortaya koyar. Ancak, bu program yalnızca bir manifesto ya da ilke beyanı olmaktan öte, somut toplumsal mücadeleyi örgütleyecek bir rehber olmalıdır. Yani harekete geçirilmek üzere harekete geçmeyi, program ile bağlantılı ele almak bir zorunluluktur.
Programın önemli bir işlevi, toplumsal dönüşüm için bir vizyon ortaya koymaktır. Ancak, programı hayata geçirecek, uygulamaya koyacak ve bu hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirecek bir örgütsel yapının eksikliği, bu programı yalnızca bir "ideal metin" olarak bırakır. Bugün yeri geldiğinde en ideal, en yüce hedefleri içeren metinler etrafında örgütlenmesini “beklediğimiz” kitleler, beklediğimiz oranda yığınlar şeklinde ortada durmaya devam edecektir. Hareket etme ve temas etme kabiliyetiyle beslenmemiş program tartışmaları; yeri geldiğinde en ideale ulaşmak adına yürütülen tartışmaları “harekete geçmemenin” bir bahanesi kılmaktadır. Bu durum bilinçli ya da bilinçsiz şekilde sosyalist sol içerisinde yer etmiş durumdadır.
Marksistler için örgütlenmek hayatidir ve örgütlenmenin önemi tarihsel deneyimlerin, önemli momentlerin ışığında her zaman vurgulamıştır. Lenin'in de ifade ettiği gibi, bir sosyalist hareketin en önemli araçlarından biri, bu hareketin "daha geniş kitlelere yayılması ve bilinçlendirilmesi" için uygun bir örgütlenme biçimi geliştirilmesidir. Ancak, örgütlenme anlayışı da zaman içinde evrilmiştir. Özellikle merkeziyetçilik ve hiyerarşinin geçmişteki bağlamlarla ele alınarak bugüne “olduğu gibi taşınması” gerektiği düşüncesi, Marksist teori içinde de güçlü bir taraftar bulmuş durumdadır. Parti veya örgütün bürokratikleşmesinin ve katı merkeziyetçi yapılarının, halkla organik bir bağ kurma kapasitesini zayıflattığı çok sayıda örnek ortadayken, en ideal metinler ya da talepleri aynı bürokratik anlayışla örgütleyebileceğimizi varsaymak ne denli gerçekçidir?
HEDEFE İLERLEMEK, HAREKET ETMEK: DİNAMİK VE HAREKETLİ KOMİTELER, KOORDİNASYONLAR
Sosyalist hareketin en temel sorunlarından biri, programın etkin bir şekilde uygulamaya konması için gerekli olan örgütlenme biçimlerinin genellikle statik ve bürokratik olmalarıdır. Ancak, Türkiye gibi emek – sermaye çelişkisinin kitleler üzerinde ağır faşist dalgalarla terörize edildiği ülkelerde ve küresel çapta kapitalizm nezdinde sosyalist hareketin önünde duran engellerin büyük bir kısmı, bu tür katı, merkeziyetçi örgütsel yapılar tarafından boşa çıkarılamamıştır. Çünkü kapitalizmin güncel saldırgan politikalarını göğüslemek için, saldırıların güncel hallerine karşılık verebilecek dinamik yapılar inşa etmenin olanaklarını tartışmanın zamanı geldi.
Bu nedenle, sosyalist hareketin daha dinamik ve esnek bir örgütlenme modeline ihtiyacı vardır. Bu model, somut ve kısa vadeli hedefler doğrultusunda, temel çelişki – baş çelişki eğilimini doğru kurabilecek bir yapı olmalıdır. Geniş bir kitleyi harekete geçirebilecek, yerelin sorunlarını kaldıraç etkisiyle kavrayabilecek; toplumsal fay hatlarını tarif eden çelişkiler yanında; neoliberal kapitalizmin ve faşizm yüzünü bu sorunların kaynağı olarak tarif ederek yenmeyi hedef olarak mücadele tahtına oturtmalıdır. Bu durum, örgütlenme modeli olarak neoliberal kapitalizmin Türkiye özgün koşullarında yarattığı sorunların merkezi ortaklaşmış sonuçlarını gören; aynı zamanda her yerel organizasyonun bu sorunların damıtılmış hallerde yerelde örgütlenmesini mümkün kılan bir formasyon geliştirmesini işaret etmektedir. Kendi örgütlenme modellerini inşa edebilen komiteleşme – koordinasyonlar kurma kültürünü yaşatabilen bir dinamik yapı mümkün ve gerçekçidir.
Bunun için, "hareket odaklı örgütlenme" yaklaşımı esasımız olmalıdır. Bu yaklaşım, sosyalist hareketin yalnızca parti bürokrasisinden ibaret olmayıp, aynı zamanda somut toplumsal mücadelelerin dinamiklerine uygun, katılımcı ve yatay ilişkileri hedefleyen bir örgütlenme biçimini benimsemesini gerektirir. Emek – sermaye çelişkisine sosyalist cepheden müdahale edebilmek için en geniş sosyalist müşterekler içinde kalmak kaydıyla, merkezi bürokrasiye takılmadan hareket edebilen, iş koyabilen, örgütleyebilen, bu faaliyetlerini de eleştiri – özeleştiriyle daha iyiye taşıyabilmek için örgüt mekanizmalarının şeffaflığına sunan bir yapı inşa etmeliyiz. Hareket odaklı örgütlenme, programın belirlediği hedefler doğrultusunda, toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarına, mücadelenin her anına duyarlı, esnek bir yapıyı ifade eder. Zamanı yakalayabilir, öngörülemez ve hareketlidir. Bu tür bir yapı, sosyalist hareketin daha geniş halk kesimleriyle organik bağ kurmasını sağlar ve salt ideolojik tartışmalardan, stratejik belirsizliklerden sıyrılarak, toplumsal mücadelenin seferber edici bir gücü haline gelir. Sosyalistler olarak durumumuz zannedildiğinden geridir ve en geriden ileri sıçramak için temeldeki ilişkilerin yani yaşamın içerisinde kendimizi var etmemiz bir zorunluluktur.
NASIL BİR DEMOKRASİ, NASIL BİR HAREKET
Sosyalist hareketin yeni örgütlenme biçiminde, merkeziyetçi yapının aşılması gerektiği kadar, demokratik merkeziyetçiliğin de önemi unutulmamalıdır. Lenin’in "Demokratik Merkeziyetçilik" kavramı, özellikle partinin merkezi yetkilerinin ve karar alma mekanizmalarının güçlü olması gerektiğini savunsa da, bu yapının bürokratikleşmeye ve kitlelerden kopmaya yol açmaması gerektiği de ortadadır. Partinin merkeziyetçi eğilimi, katılımcılığın önüne geçtiği oranda orada demokratik olmayan bir merkezyetçilik vardır. Bu ise devrime değil parti bürokrasisine hizmet eden bir anlayışı beslemekten başka işe yaramayacaktır. Bizler için parti ya da örgüt bir araç olup bu siyasal araçlarla hedeflere yürürken, yerel – etkin – katılımcı örgütsel yapılar inşa etmenin; klasik olanın üzerine taş koyabilmenin yol ve yöntemleri de aranabilir. Bu noktada, sosyalist hareketin hem merkeziyetçi hem de yatay ilişkilere dayanan bir örgütlenme biçimini tartışması, dinamik bir hareket örgütünün yaratılabilmesi için olanakları tartışmamızı sağlayacaktır. Hayatı yakalayabilmek için sosyalistlerin, suyun akışınna kendisini bırakmadan ancak suyun akışını da kaçırmadan hareket edebilmesinin yollarını araması gerekiyor.
Bu bağlamda, sosyalist hareketin iç yapısını esnek bir biçimde tasarlaması önemlidir. Yani, parti ve örgütler içerisinde hiyerarşik bir yapı olmasına karşın, her düzeyde yatay etkileşimler ve katılımcılık da teşvik edilmelidir. Bu, örgüt içinde merkeziyetçi karar mekanizmaları ile birlikte, tabanla güçlü bir bağ kurma ve geniş halk kitlelerine hitap etme yeteneğini artıracaktır.
SOSYALİSTLERİN ÇELİŞKİLERE MÜDAHALESİ
Türkiye’deki mevcut sosyalist hareket, özellikle emek-sermaye çelişkisinin krizlerini ve öznelerini doğrudan hedef alan bir müdahale stratejisinden uzak durmaktadır. Adeta kendisini bu noktada bir özne olarak görmemektedir. Bu çelişkinin büyüklüğü, kapitalizmin derinleşen krizlerinin toplumda yarattığı eşitsizliklerle daha da görünür hale gelmektedir. Yeni nesil haklar ve özgürlüklere dair mücadeleler de bu alanın güncelliğini göstermektedir. Ancak bu durum, sosyalist hareketin pratikteki etkisinin azaldığı bir dönemde yaşanıyor. Bu noktada, sosyalist hareketin yalnızca ideolojik bir "doğruluk" peşinden gitmesi yerine, somut sınıf mücadelesi, kesişimsel mücadele zeminlerine inmesi, emekçilerin günlük yaşamlarına müdahale edebilecek somut siyasal hamleler geliştirmesi gerekmektedir.
Bir sosyalist müdahale, emekçilerin sendikal hakları, iş güvencesi, adil ücret talepleri gibi gündelik taleplerle başlayabilir, ancak bu taleplerin ötesine geçerek kapitalizmin yapısal sorunlarına, sınıf mücadelesine ve devrimci perspektife de odaklanmalıdır. Bu müdahaleler, yalnızca kitlelerin gerçek ihtiyaçlarına hitap etmekle kalmaz, aynı zamanda sosyalist bir dönüşüm için hareket edebilme kabiliyetini haiz kitle zeminleri de hazırlar.
ARTIK BİR BAŞKA TARZ-I SİYASETİ KONUŞMA VAKTİ!
Sosyalist hareketin yeniden inşası, programın teorik derinliğine sahip olmak kadar, bu programı hayata geçirecek örgütsel yapıyı kurmak iddiasıyla da mümkündür. Dinamik, hareket odaklı, katılımcı ve esnek bir örgütlenme biçimi, sosyalist hareketin toplumsal mücadelenin önünde engel teşkil etmeden hızla adapte olabilmesini, bilinç taşıyabilmesini ve örgütlenebilmesini sağlar. Ayrıca, sosyalist müdahale, sadece teorik bir düzeyde değil, doğrudan emek-sermaye çelişkisine müdahale etmeye yönelik somut eylemlerle gerçekleştirilebilir. Bu strateji, sosyalist hareketin ideolojik ve pratik boyutlarının entegrasyonunu gerektirmektedir. Bizim gibi sosyalist solun emekçi ve ezilen kitlelerin gerisine düştüğü noktada, aciliyetli görevlerden birisi hareket ederek yerimizi almak adına pratikleşmektir.
Netice itibariyle sosyalist hareketin mevcut durumu, sosyalistlerin teorik düzlemine savaş açmayan ancak yeni örgütlenme ve strateji anlayışlarını benimseyebilme imkanlarını tartışan bir dönüşüm geçirmeyi gerektiriyor. Bu dönüşüm, programın içeriğinin sadece teorik bir düzeyde kalmaması; aynı zamanda sosyalist müdahalenin somut biçimlere bürünerek, toplumsal mücadelelerde etkin bir şekilde yer almasıyla mümkündür.
Geniş sosyalist sol müştereklerde buluşarak, hareket odaklı bir örgütlenme biçimi oluşturulmalı, program çerçevesi içerisinde emek-sermaye çelişkisine; ezilenlerin taleplerinin kesişimsel zeminine müdahale edilmelidir. Bu, yalnızca ideolojik ve teorik bir meselenin ötesine geçerek, halklarla daha doğrudan bir bağ kurmayı ve toplumsal dönüşümü hayata geçirebilecek bir sosyalist hareket yaratmayı, tabandan sağlayacaktır.
Yeni sosyalist hareketin, statik ve merkeziyetçi yapıları aşarak, daha esnek, dinamik ve katılımcı bir örgütlenme modeliyle güçlenmesi, hem teorik olarak hem de pratikte yaşamla bağ kurabilmesini sağlayabilecektir.
Arayış sürecek. Hareket edelim.