teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
baker depolama
Deniz Can Aydın

Deniz Can Aydın

10 Aralık 2024 Salı

    PROGRAM, ÖRGÜTLENME, HAREKET ETME: SOSYALİSTLER NE YAPMALI?

    PROGRAM, ÖRGÜTLENME, HAREKET ETME: SOSYALİSTLER NE YAPMALI?
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Deniz Can Aydın yazdı…

    Sosyalist hareketin geleceğini şekillendirmek, yalnızca bir ideolojik tartışma değil, aynı zamanda pratiğe dönük bir çözüm arayışıdır. Bu bağlamda, sosyalist bir programın ve örgütlenmenin; yani hareket edebilme yeteneğinin birbirini tamamlayan unsurlar olması gerektiği açıktır. Ancak sosyalist hareketin mevcut durumu, özellikle Türkiye bağlamında, kalıplaşmış örgütsel biçimleri, ideolojik tekrarları ele alsa da, kabuğumuzu kırıp yola atılmamız daha esnek, dinamik ve hareket odaklı bir strateji geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu metin, sosyalist hareketin bugünkü zorluklarına dair bir değerlendirme yaparak, bir formül bulmak amacından ziyade olası örgütsel çıkış yollarını tartışmayı hedeflemektedir.

    SOSYALİSTLER OLARAK NE DURUMDAYIZ?

    Marksizm, özetle tarihsel materyalizm temeline dayanarak, toplumsal değişimin sınıf mücadelesi üzerinden şekilleneceğini öngörür. Bu sınıf mücadelesinin öznesi, emekçi sınıflar (proletarya) ve kapitalist sınıf (burjuvazi) arasındaki çelişkilerde bulunur. Marksist literatür, bu çelişkilerin sınıf temelli bir çözüm gerektirdiğini, bu çözümün ise toplumsal üretim ilişkilerinin köklü bir şekilde değişmesi gerektiğini vurgular. Ancak, sosyalist hareketin etkisizliği ve sistemin derinleşen krizleri, bu temel Marksist çerçevede günümüz gerçeklerine ne şekilde müdahale edilmesi gerektiğini de tartışmayı zorunlu kılmaktadır.

    Türkiye’deki sosyalist solun durumu, bu temel Marksist çelişkilere müdahale edebilme olanağımızın oldukça geri planda olduğu bir gerçeklikle yüzleşiyor. Emek-sermaye çelişkisine dair sosyalist müdahaleler, çoğunlukla soyut ideolojik tartışmalara ve tarihsel teorilere sıkışmışken, somut toplumsal mücadelenin önündeki engeller arttı. Sosyalistlerin emek sermaye çelişkisine müdahalesi ya da sınıfın özneleriyle bağı, dönemsel hak talepleriyle dayanışma ilişkileri çerçevesinde tıkanıyor. Bunlar yanında Marksizm’in, ezilenlerin bayrağı olduğu düsturundan hareketle, ezilenler toplamının özgürlük mücadeleleriyle de bağı politik olmayan düzeyde ve sınırlı kalıyor. Bu bağlamda, sosyalist solun birçok fraksiyonu, parti programlarının içeriğini tartışmakla yetiniyor, ideal çözümlerini metinlerinde barındırarak güzel günlerin kendisine gelmesini bekliyor. Ancak bu programları hayata geçirecek dinamik örgütlenme biçimlerine dair somut bir adım atılmadığı müddetçe en ideal metinler ve talepler, var edilmeyi deneyecek bir ihtimal halini bile alamayacak. Bu durumu aşabilmek için, sosyalist hareketin program ve örgütlenme anlayışını yeniden değerlendirmek önemlidir.

    PROGRAM, ÖRGÜTLENME VE TEK BAŞINA PROGRAMIN ANLAMI

    Bir sosyalist hareketin programı, onun tarihsel hedeflerini, sınıf perspektifini, politik müdahale zeminlerinin ideolojik alt yapısını ve en nihayetinde bununla bağlantılı olarak stratejik yol haritasını ortaya koyar. Ancak, bu program yalnızca bir manifesto ya da ilke beyanı olmaktan öte, somut toplumsal mücadeleyi örgütleyecek bir rehber olmalıdır. Yani harekete geçirilmek üzere harekete geçmeyi, program ile bağlantılı ele almak bir zorunluluktur.

    Programın önemli bir işlevi, toplumsal dönüşüm için bir vizyon ortaya koymaktır. Ancak, programı hayata geçirecek, uygulamaya koyacak ve bu hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirecek bir örgütsel yapının eksikliği, bu programı yalnızca bir “ideal metin” olarak bırakır. Bugün yeri geldiğinde en ideal, en yüce hedefleri içeren metinler etrafında örgütlenmesini “beklediğimiz” kitleler, beklediğimiz oranda yığınlar şeklinde ortada durmaya devam edecektir. Hareket etme ve temas etme kabiliyetiyle beslenmemiş program tartışmaları; yeri geldiğinde en ideale ulaşmak adına yürütülen tartışmaları “harekete geçmemenin” bir bahanesi kılmaktadır. Bu durum bilinçli ya da bilinçsiz şekilde sosyalist sol içerisinde yer etmiş durumdadır.

    Marksistler için örgütlenmek hayatidir ve örgütlenmenin önemi tarihsel deneyimlerin, önemli momentlerin ışığında her zaman vurgulamıştır. Lenin’in de ifade ettiği gibi, bir sosyalist hareketin en önemli araçlarından biri, bu hareketin “daha geniş kitlelere yayılması ve bilinçlendirilmesi” için uygun bir örgütlenme biçimi geliştirilmesidir. Ancak, örgütlenme anlayışı da zaman içinde evrilmiştir. Özellikle merkeziyetçilik ve hiyerarşinin geçmişteki bağlamlarla ele alınarak bugüne “olduğu gibi taşınması” gerektiği düşüncesi, Marksist teori içinde de güçlü bir taraftar bulmuş durumdadır. Parti veya örgütün bürokratikleşmesinin ve katı merkeziyetçi yapılarının, halkla organik bir bağ kurma kapasitesini zayıflattığı çok sayıda örnek ortadayken, en ideal metinler ya da talepleri aynı bürokratik anlayışla örgütleyebileceğimizi varsaymak ne denli gerçekçidir?

    HEDEFE İLERLEMEK, HAREKET ETMEK: DİNAMİK VE HAREKETLİ KOMİTELER, KOORDİNASYONLAR

    Sosyalist hareketin en temel sorunlarından biri, programın etkin bir şekilde uygulamaya konması için gerekli olan örgütlenme biçimlerinin genellikle statik ve bürokratik olmalarıdır. Ancak, Türkiye gibi emek – sermaye çelişkisinin kitleler üzerinde ağır faşist dalgalarla terörize edildiği ülkelerde ve küresel çapta kapitalizm nezdinde sosyalist hareketin önünde duran engellerin büyük bir kısmı, bu tür katı, merkeziyetçi örgütsel yapılar tarafından boşa çıkarılamamıştır. Çünkü kapitalizmin güncel saldırgan politikalarını göğüslemek için, saldırıların güncel hallerine karşılık verebilecek dinamik yapılar inşa etmenin olanaklarını tartışmanın zamanı geldi.

    Bu nedenle, sosyalist hareketin daha dinamik ve esnek bir örgütlenme modeline ihtiyacı vardır. Bu model, somut ve kısa vadeli hedefler doğrultusunda, temel çelişki – baş çelişki eğilimini doğru kurabilecek bir yapı olmalıdır. Geniş bir kitleyi harekete geçirebilecek, yerelin sorunlarını kaldıraç etkisiyle kavrayabilecek; toplumsal fay hatlarını tarif eden çelişkiler yanında; neoliberal kapitalizmin ve faşizm yüzünü bu sorunların kaynağı olarak tarif ederek yenmeyi hedef olarak mücadele tahtına oturtmalıdır. Bu durum, örgütlenme modeli olarak neoliberal kapitalizmin Türkiye özgün koşullarında yarattığı sorunların merkezi ortaklaşmış sonuçlarını gören; aynı zamanda her yerel organizasyonun bu sorunların damıtılmış hallerde yerelde örgütlenmesini mümkün kılan bir formasyon geliştirmesini işaret etmektedir. Kendi örgütlenme modellerini inşa edebilen komiteleşme – koordinasyonlar kurma kültürünü yaşatabilen bir dinamik yapı mümkün ve gerçekçidir.

    Bunun için, “hareket odaklı örgütlenme” yaklaşımı esasımız olmalıdır. Bu yaklaşım, sosyalist hareketin yalnızca parti bürokrasisinden ibaret olmayıp, aynı zamanda somut toplumsal mücadelelerin dinamiklerine uygun, katılımcı ve yatay ilişkileri hedefleyen bir örgütlenme biçimini benimsemesini gerektirir. Emek – sermaye çelişkisine sosyalist cepheden müdahale edebilmek için en geniş sosyalist müşterekler içinde kalmak kaydıyla, merkezi bürokrasiye takılmadan hareket edebilen, iş koyabilen, örgütleyebilen, bu faaliyetlerini de eleştiri – özeleştiriyle daha iyiye taşıyabilmek için örgüt mekanizmalarının şeffaflığına sunan bir yapı inşa etmeliyiz. Hareket odaklı örgütlenme, programın belirlediği hedefler doğrultusunda, toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarına, mücadelenin her anına duyarlı, esnek bir yapıyı ifade eder. Zamanı yakalayabilir, öngörülemez ve hareketlidir. Bu tür bir yapı, sosyalist hareketin daha geniş halk kesimleriyle organik bağ kurmasını sağlar ve salt ideolojik tartışmalardan, stratejik belirsizliklerden sıyrılarak, toplumsal mücadelenin seferber edici bir gücü haline gelir. Sosyalistler olarak durumumuz zannedildiğinden geridir ve en geriden ileri sıçramak için temeldeki ilişkilerin yani yaşamın içerisinde kendimizi var etmemiz bir zorunluluktur.

    NASIL BİR DEMOKRASİ, NASIL BİR HAREKET

    Sosyalist hareketin yeni örgütlenme biçiminde, merkeziyetçi yapının aşılması gerektiği kadar, demokratik merkeziyetçiliğin de önemi unutulmamalıdır. Lenin’in “Demokratik Merkeziyetçilik” kavramı, özellikle partinin merkezi yetkilerinin ve karar alma mekanizmalarının güçlü olması gerektiğini savunsa da, bu yapının bürokratikleşmeye ve kitlelerden kopmaya yol açmaması gerektiği de ortadadır. Partinin merkeziyetçi eğilimi, katılımcılığın önüne geçtiği oranda orada demokratik olmayan bir merkezyetçilik vardır. Bu ise devrime değil parti bürokrasisine hizmet eden bir anlayışı beslemekten başka işe yaramayacaktır. Bizler için parti ya da örgüt bir araç olup bu siyasal araçlarla hedeflere yürürken, yerel – etkin – katılımcı örgütsel yapılar inşa etmenin; klasik olanın üzerine taş koyabilmenin yol ve yöntemleri de aranabilir. Bu noktada, sosyalist hareketin hem merkeziyetçi hem de yatay ilişkilere dayanan bir örgütlenme biçimini tartışması, dinamik bir hareket örgütünün yaratılabilmesi için olanakları tartışmamızı sağlayacaktır. Hayatı yakalayabilmek için sosyalistlerin, suyun akışınna kendisini bırakmadan ancak suyun akışını da kaçırmadan hareket edebilmesinin yollarını araması gerekiyor.

    Bu bağlamda, sosyalist hareketin iç yapısını esnek bir biçimde tasarlaması önemlidir. Yani, parti ve örgütler içerisinde hiyerarşik bir yapı olmasına karşın, her düzeyde yatay etkileşimler ve katılımcılık da teşvik edilmelidir. Bu, örgüt içinde merkeziyetçi karar mekanizmaları ile birlikte, tabanla güçlü bir bağ kurma ve geniş halk kitlelerine hitap etme yeteneğini artıracaktır.

    SOSYALİSTLERİN ÇELİŞKİLERE MÜDAHALESİ

    Türkiye’deki mevcut sosyalist hareket, özellikle emek-sermaye çelişkisinin krizlerini ve öznelerini doğrudan hedef alan bir müdahale stratejisinden uzak durmaktadır. Adeta kendisini bu noktada bir özne olarak görmemektedir. Bu çelişkinin büyüklüğü, kapitalizmin derinleşen krizlerinin toplumda yarattığı eşitsizliklerle daha da görünür hale gelmektedir. Yeni nesil haklar ve özgürlüklere dair mücadeleler de bu alanın güncelliğini göstermektedir. Ancak bu durum, sosyalist hareketin pratikteki etkisinin azaldığı bir dönemde yaşanıyor. Bu noktada, sosyalist hareketin yalnızca ideolojik bir “doğruluk” peşinden gitmesi yerine, somut sınıf mücadelesi, kesişimsel mücadele zeminlerine inmesi, emekçilerin günlük yaşamlarına müdahale edebilecek somut siyasal hamleler geliştirmesi gerekmektedir.

    Bir sosyalist müdahale, emekçilerin sendikal hakları, iş güvencesi, adil ücret talepleri gibi gündelik taleplerle başlayabilir, ancak bu taleplerin ötesine geçerek kapitalizmin yapısal sorunlarına, sınıf mücadelesine ve devrimci perspektife de odaklanmalıdır. Bu müdahaleler, yalnızca kitlelerin gerçek ihtiyaçlarına hitap etmekle kalmaz, aynı zamanda sosyalist bir dönüşüm için hareket edebilme kabiliyetini haiz kitle zeminleri de hazırlar.

    ARTIK BİR BAŞKA TARZ-I SİYASETİ KONUŞMA VAKTİ!

    Sosyalist hareketin yeniden inşası, programın teorik derinliğine sahip olmak kadar, bu programı hayata geçirecek örgütsel yapıyı kurmak iddiasıyla da mümkündür. Dinamik, hareket odaklı, katılımcı ve esnek bir örgütlenme biçimi, sosyalist hareketin toplumsal mücadelenin önünde engel teşkil etmeden hızla adapte olabilmesini, bilinç taşıyabilmesini ve örgütlenebilmesini sağlar. Ayrıca, sosyalist müdahale, sadece teorik bir düzeyde değil, doğrudan emek-sermaye çelişkisine müdahale etmeye yönelik somut eylemlerle gerçekleştirilebilir. Bu strateji, sosyalist hareketin ideolojik ve pratik boyutlarının entegrasyonunu gerektirmektedir. Bizim gibi sosyalist solun emekçi ve ezilen kitlelerin gerisine düştüğü noktada, aciliyetli görevlerden birisi hareket ederek yerimizi almak adına pratikleşmektir.
    Netice itibariyle sosyalist hareketin mevcut durumu, sosyalistlerin teorik düzlemine savaş açmayan ancak yeni örgütlenme ve strateji anlayışlarını benimseyebilme imkanlarını tartışan bir dönüşüm geçirmeyi gerektiriyor. Bu dönüşüm, programın içeriğinin sadece teorik bir düzeyde kalmaması; aynı zamanda sosyalist müdahalenin somut biçimlere bürünerek, toplumsal mücadelelerde etkin bir şekilde yer almasıyla mümkündür.

    Geniş sosyalist sol müştereklerde buluşarak, hareket odaklı bir örgütlenme biçimi oluşturulmalı, program çerçevesi içerisinde emek-sermaye çelişkisine; ezilenlerin taleplerinin kesişimsel zeminine müdahale edilmelidir. Bu, yalnızca ideolojik ve teorik bir meselenin ötesine geçerek, halklarla daha doğrudan bir bağ kurmayı ve toplumsal dönüşümü hayata geçirebilecek bir sosyalist hareket yaratmayı, tabandan sağlayacaktır.

    Yeni sosyalist hareketin, statik ve merkeziyetçi yapıları aşarak, daha esnek, dinamik ve katılımcı bir örgütlenme modeliyle güçlenmesi, hem teorik olarak hem de pratikte yaşamla bağ kurabilmesini sağlayabilecektir.
    Arayış sürecek. Hareket edelim.

    Devamını Oku

    NASIL BİR FAALİYETÇİLİK (I): Koşulları ve Çelişkileri Tahlil Etmek

    NASIL BİR FAALİYETÇİLİK (I): Koşulları ve Çelişkileri Tahlil Etmek
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Deniz Can Aydın/ Emeğin Gündemi 

    Bir partinin ve örgütünün inşası, partinin örgütsel çalışması ile kitle çalışması arasındaki diyalektik ilişkinin genel seyrine içkindir. Kitle örgütlenmesini hedef almayan hiçbir devrimci örgütlenme, kendi çeperleri dışına hitap edemeyecektir. Örgüt çalışmasının günümüzde izlemesi gereken yollardan birisi ise kitle çalışmasının dinamiklerini kuvvetlendirecek özneleri yaratmaktır. Örgütleyen, örgütlenenin bir suretidir. Ancak politik müdahale kabiliyetini haiz bir suretidir.

    Bunun için bireysel meziyetler değil politik akıl gerekir. Politik akıl, devrimci örgütlenmenin yaşamda, toplumda, kitle çalışmasında ve kitle örgütlerinde nereye temas edeceğini “erken” kavrayabilmesi ve bunu takip edebilmesinde yatar. Dolayısıyla buradaki diyalektik ilişkinin devrimci bir örgüt için geliştirici yönü, kitle çalışmasında doğru noktaları erken kavrayarak müdahalede bulunabilmesinde yatar. Kitle çalışmasının örgütlenmesinin devrimci atılımı, doğru temas noktalarını tahkim etmekle yaratılacaktır.

    Başarılı Bir Örgütsel Çalışma, Bulunduğumuz Alanda Doğru Konumlanmaktır

    Bir parti ve örgüt çalışmasının faaliyetçisi, bulunduğu her yaşam alanının doğal bir mensubudur. Mücadelede bulunduğu konum ve politik bilinç düzeyi her ne olursa olsun, iyi bir faaliyetçi kendisini kitlelerin genel seyrinden ayrı bir yere konumlandırmaz. Üstten ve öğretici olmaktan ziyade kitlelerden öğrenmeye hazır bir pozisyonla yerini alır. Bu durum kitlelerin çelişkileriyle uzlaşmak değil kitlelerin çelişkilerini kavrayabilmek içindir. Bilinç, maddi yaşamdan gelir. Maddi yaşamda temas etmediğimiz hiçbir özneyi esaslı şekilde dönüştüremeyiz.

    Devrimci mücadele yaşama dairdir ve bir devrimci, yaşamının bulunduğu alanlarında ne derece doğal bir özneyse o derece doğal bir örgütleyen olacaktır. Bunun için yapılması gereken şey, bir şekle bürünmek değil sahip olduğu politik bilinçle tahayyül ettiği politik yaşamı işaret eden pratikler sergilemektir.

    Dolayısıyla bu noktada alınması gereken inisiyatif açıktır. Bir faaliyetçi, bulunduğu yaşam alanının mensubu olarak kendisini konumlandıran; akabinde politik bilinciyle ve “sıradan bir özne” olabilme başarısıyla koşulları tahlil edebilendir. Neoliberal kapitalizmin hüküm sürdüğü dünyada sınıf çatışmalarının tezahür ettiği alanlar yaşamın her yanındadır. Bireysel, kültürel, siyasal, ekonomik, toplumsal – ya da bir nevi altyapı üstyapı ilişkilerinin karşılıklı tezahür ettiği her alan – sınıflı toplumda mücadele mecrasıdır. Dolayısıyla yaşamda temas ettiğimiz her alan tahlil edilmesi ve müdahale edilmesi gereken çatışmaları özünde barındırdığı oranda bizlere devrimci olarak görevler yüklemektedir.

    Neoliberal kapitalizmde, tekelci sermaye gruplarının bünyesinde çalışan beyaz yakalıların olduğu bir ofisi düşünelim. Eğer mensubu olduğumuz bu habitatta, kapitalizmin rekabetçi kültürünü üreten -çalışanlar arası yarışçı- bir atmosfer varsa bu habitatın bir mensubu olarak bu durumun kendimiz ve habitat nezdinde tahlilini yapmalı; akabinde bu atmosferi bireysel bir kurtuluşun olmadığından bahisle kolektif bir mücadeleye dönüştürmenin yönlerini aramalıyız. Sınıfsal çelişmenin boyutunu basite indirgeyecek politik bir refleksi kavramak ve kavratmak esas politik hedefimiz olmalı. Ancak bir faaliyetçi, mensubu olduğu her ortamda politik bilinçle hareket eden bir özne değilse yaşama ve dolayısıyla mücadeleye müdahale edemeyecektir. Politik müdahale alan ve mekanlarla sınırlı değildir.

    Dolayısıyla aynı işyeri örneğinden bahisle, işyerinde rekabetçi kültürün bir parçası olan ancak oradan çıktığı anda politik bir figür olmaya çalışan öznenin devrimci yaşamda karşılığı yoktur. Keza doğal olarak bulunduğumuz ortamın bizler gibi her bir mensubu, zaten yaşamın içerisinde temas ettiğimiz milyonlarca insandan birisidir. Bu bağlamda başarılı bir faaliyetçilikte ilk adım, bulunduğu her yerin doğal öznesi olmak, tahlilini yapabildiği yerde politik bilince sahip ancak “sıradan” bir özne olabilmekten geçer.

    Başarılı Bir Faaliyet, Çelişkileri Hızlı Kavramak ve Etkin Müdahale Etmekten Geçer

    Bulunduğu yerin politik bilince sahip öznesi ve herhangi bir mensubu olan faaliyetçi, koşullarını ve konumunu doğru tahlil ettiği yerde, çelişkileri de erkenden kavramaya mahir olmalıdır. Maddi yaşamın soyutlanmış değil somut bir parçası olan faaliyetçi, bu alanın çelişkilerini erkenden kavrayabilmeli ve buna yönelik politik müdahaleyi kolektif olarak geliştirebilmelidir.

    Lenin, Proleteryanın Sınıf Mücadelesi Tarihi eserinde, devrim safhasına kadar devrimcilerin rolünü şöyle tarif eder: “Bir yandan siyasi durgunluk dönemlerinden, yani barış içinde gelişmeden yararlanı öncü sınıfının bilincini, gücünü ve dövüşkenliğini arttırmak üzere, kaplumbağa adımlarıyla ilerlemek; öte yandan da bütün bu çalışmayı öncü sınıfın son hedefine yönelterek düzenlemek suretiyle işçi sınıfını, yirmi koca yılı içinde toplayan, büyük büyük işler başarmaya yeterli hale getirmek”

    Devrimci mücadele, devrim anında kadar durağan değil devinen bir süreçtir. Tek çizgili bir tarihsel akıştan ibaret değildir. Dolayısıyla bir mücadelenin neticesine ulaşan her yerde müdahale edilmesi gereken imkanlar ve üstlenilmesi gereken sorumluluklar mevcuttur. Çelişkileri doğru kavrayan faaliyetçi, taktiğini doğru yere oturtan devrimcidir. Örgütsel hareket tarzı ve taktik, genel politik çerçeve içerisinde kalarak çelişkileri doğru ve erken kavramak; buna müdahale edebilecek taktikleri kolektif şekilde hayata geçirmeye çalışmaktır.

    Daha önce de vurguladığımız üzere kapitalist düzende “biz” ve onlar arasındaki çelişki yaşamının her alanına dairdir. Emekçi bir havzada oturan ve yetersiz ulaşım sebebiyle balık istifi bir otobüste seyahat etmek durumunda olan faaliyetçinin, buradaki çelişkiyi erken kavraması ve doğru zeminde müdahale etmesi esastır. Yoksul muhitlerdeki ulaşım sorununun basit bir otobüs sayısından ziyade sınıfsal olduğunu kavrayabilen devrimci, “biz” ve onlar arasındaki çelişkiyi derinleştirecek aksiyonu örgütleyebilmeyi esas almalıdır. Otobüs ya da sefer sayısının arttırılması talebini ortaya koyarken, sınıfsal “ayrılıklar” sebebiyle reva görülen niteliksiz ulaşımın mahiyetinin de altını çizmelidir. Gündelik politik hedeflerle uzun erimli devrimci hedefleri eşgüdümlü kılabilmenin yolu lokal çelişkiyi erken kavrarken, lokal çelişkinin çözümünü genel çelişkinin krizlerine yönlendirebilmektir. İşte bir faaliyetçi, kavradığı çelişkiye müdahale ederken onun politik gerekçelerini de doğru analiz edebilen; sıradan görünen bir çelişkiyi politize edebilendir.

    Sınıfsal çelişkinin kırdığı fay hatlarını erken kavrayan ve takip edebilen bir yapı, çelişkiye yönelik müdahalelerini de stratejik olarak doğru koyabilen bir yapıdır. Doğru taktik, fay hatlarını daha da kırmalı ancak deprem bizim altımızdaki toprakta olmamalıdır.

    Nihayetinde ait olduğumuz yerde politik bir bilinçle sıradanlaşan; çelişkiyi doğru kavrayıp taktiğini doğru inşa eden ve en nihayetinde genel politik kavrayışıyla lokal çelişkiyi çözümlerken genel çelişkiyi hedefleştiren bir tarz izlemek aciliyetli sorundur. Lenin’in tabiriyle kaplumbağa hızıyla ve adımlarıyla yürürken, daha derin yarıklar yaratılması ihtimali her an mümkündür. Zaman ve imkanlar, her ihtimali gözetilerek kavranmalıdır.

     

    Devamını Oku