Kapitalizm; bir malın veya bir ürünün yüksek kar amacı güdülerek üretilmesi ve bu üretimi yaparken emeğin sömürülmesidir.
Sermaye sahipleri yani burjuvazi her türlü üretim araçlarına kontrol altına alır ve üretimde kullanılmak üzere cüzi bir ücret karşılığında işçi sınıfının beden gücünü ve alın terini sömürür.
Bu sistem mutsuz bir toplum yaratıp zengin bireyler yaratmak için vardır.
Atarekil sistem yani diğer adı ile patriyarka ise erkek otoritesine dayanan toplumsal bir yönetme biçimi ve düzenidir. Düzenin temelinde erkek egemen fikir vardır. Bu tarz toplumlarda kadının fikri ve değeri erkeğinkinden çok aşağıdadır. Kapitalizmin günümüz dünyasında bu kadar yaygın hale gelmesindeki sebeplerden biri de ataerkil sistemle birbirlerini büyütüp beslemeleridir. Yani kapitalizm eşittir patriyarka demek yanlış olmayacaktır.
18. yüzyılın ortalarında çıkan sanayi devrimi ile birlikte beden gücüne dayalı iş bölümü de ortaya çıkmıştır. Sanayi devriminden önce daha ilkel yaşayan toplum, hayatta kalma mücadelesi ile iş bölümü kavramını da çok bilmemekteydi. Hatta ortak mülkiyet anlayışı ile komünal bir yaşam sürmekteydiler. Josef Stalin bu durumu şöyle açıklamıştır, ’’Ortak çalışma, hem üretim araçlarının hem de ürünlerin ortak mülkiyetine yol açmıştır. O zamanlar ne sömürmek vardı ne de sınıflar.’’
Toplayıcılık ve avcılık yaparken eşitlikçi ve komünal yaşam sürdüklerinden dolayı kadın erkek ayrımı yoktu. Bu değişim kadın erkek arasındaki cinsiyet ayrımını da beraberinde getirmiştir.
İlkel komünal toplumunda yavaş yavaş tarıma geçilmesiyle birlikte hayvanlar evcilleştirilmiş ve iş gücü olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sürüler yetiştirilip, hayvanı çok olanlar konum olarak güçlü görülmeye başlanmıştır. Bu konuda ilk Marksistlerden olan ve Karl Marx’ın yoldaşı Friedrich Engels şöyle demiştir; “Hayvanların evcilleştirilmesi ve sürülerin yetiştirilmesi o zamana kadar görülmemiş bir zenginlik kaynağını geliştirmiş ve yepyeni toplumsal ilişkilere yol açmıştır. Bu yeni toplumsal ilişkiler ise köleci bir sistemin doğmasına ve bunun sonucunda da sınıflı bir toplumun ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Böylece kollektif mülkiyet anlayışı ortadan kalkıp birtakım eşitsizlikler meydana gelmiştir.’’
Friedrich Engels bu değişimden dolayı üretim sürecindeki ortak ve özgür çalışmanın olmayacağını artık egemen olan şeyin çalışmayan güç sahiplerinin köleleri zorla sömürmesi ve haksız kazanç etmeleri olduğunu söyler. Artık ortak mülkiyetin bittiğini yerine özel mülkiyetin geçtiğini de ekler.
Ortaya çıkan özel mülkiyet kavramından en çok etkilenenler kadınlar olmuştur. Çünkü kadın üretici, eşitlikçi konumunu bu sayede kaybetmiştir. Aletlerin kas gücü ile kullanılmasından dolayı artık yiyeceği sağlama görevi erkeğe geçmiştir. Aletlerin ve özel mülkü eline alan erkekler otorite sahibi olmuşlardır.
Bu otorite sahipleri aynı zamanda, ideolojilerini kendi çıkarları doğrultusunda topluma da empoze etmişlerdir. Erkek gücü ve erkek olmak artık önemli ve işe yarayan bir durum olduğundan dolayı soy kavramı da ortaya çıkmış oldu. Eve kapatılan ve her konuda kontrol altına alınan kadınlar birer doğurma makinesi olarak kullanıldı. Artık kadınlar köle olarak, alınıp satılmaya başlandı. Ataerkil sistemin temelleri de böylece atıldı.
Kapitalizmin hızla artan işgücü ihtiyacı, cinsiyet gözetmeksizin eşit olmayan bir yapıyla kadınları da üretime dahil etti. Toplumun en küçük yapısı olan aile içinde ücretlendirilmemiş emek ile (ev işi ve çocuk bakımı vb.) Üstlendirilip, üretimde ücretli işçi olarak da sömürüldü. Erkeklerin iş gücü ve aldığı ücretle kadınların verdiği emek ve ücreti de aynı olmadı.
Ataerki ev içindeki işleri kadının sorumluluğuna yıkıp, yuvayı dişi kuş yapar, erkek eve bakar gibi söylemleri gelenek ve görenek adı altında nesiller boyu taşıdı. Kadın psikolojik ve sosyolojik olarak kendini yetersiz, işe yaramayan bir varlık gibi görmeye başladı. Birincil görev olarak ev işlerine mahkûm bırakılan kadınları ancak ve ancak evin ‘’erkeği’’ işsiz veya yetersiz kaldığında emek piyasasına dahil olmasına müsaade edildi. İşte bu bağlamda kapitalizm düşük ücretlerde ve eşit olmayan haksız koşullarda kadını sömürmeye başladı. Bu kapitalizminde çıkarına gelen bir durumdur. Kadın kapitalizm ve ataerkiyle aynı anda mücadele etmek zorunda kaldı.
Yüzyıllardan beridir kadınlar türlü ayrımcılıklara, şiddete ve ölümlere maruz kaldılar. Üstelik ataerkil devlet bunlara göz yumdu. Bedenen ve ruhen sömürüldüler. Ama hepsinin ortak bir yanı vardı bence, patriyarka ve kapitalizm bizleri ne kadar yok etmeye ve bitirmeye çalışsa da biz kadınlar yaşamın her alanında daha da çok var olduk. Bizler mor çiçekleriz. Ezip biçseler de tohumlarımız toprağa karışıp yeniden bitiveririz. Kadınların direnişi de umudu da bitmeyecek. Bizler var olan inancımızı nesillere aktarıp patriyarkayı da kapitalizmi de yeneceğiz.
GÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
9 saat önceGÜNDEM
13 saat önceGÜNDEM
21 saat önceGÜNDEM
21 saat önceGÜNDEM
1 gün önce