Devran YILMAZ’ın Kaleminden
Bu soruya yanıt verebilmek için öncelikle tarihi 2’ye ayırmak gerekiyor.
1760 öncesi (Sanayi Devrimi) ve sonrası olarak 2 ayrı kalemde konuyu ele almak cevabı daha anlaşılır şekilde açıklayabilmemize yardımcı olacaktır.
Tek kişi çalışır, ekmeği kendi fırında üretir,kendi tezgahında satar ve artı değerin tamamını hayatta kalacağı temel ihtiyaçları almak ve yeni ekmek yapmak için ham madde almak için kullanır.
Bu ekmekten herhangi bir artı değer birikimi elde edip sermayesini katlama, yeni pazarlara açılma ve altında işçi çalıştırma amacı gütmez, çünkü böyle bir ihtiyaç yoktur.
Kralın diktatörlüğünü bir kenara bırakırsak yarı komünal bir hayat ile kasaba halkı hayatını idame edebilmektedir, fırıncı ürettiği ekmeği satıp kasaptan et alır, kasap kazandığı ile kendisine kıyafet alır ve ihtiyaçlara göre ortaya çıkan meslek dalları ile toplumun ihtiyaçları karşılanır.
Ancak Sanayi Devrimi sonrası bu düzen bozulmaktadır.
Üretimin kolaylaşması ürünün bollaşmasına, ürünün bollaşması ise yeni pazar ihtiyaçlarının ortaya çıkmasına sebebiyet verir.
Yeni pazarlar bulundukça daha fazla üretim, daha fazla tüketim,daha fazla pazar kısır döngüsüne giren kapitalizm ise 2 büyük dünya savaşı,milyarlarca insanın şuana kadar olduğu çeşitli bölgesel savaşlara sebebiyet vermektedir.
Kapitalizm’in çalışma prensibi basittir, daha kâr etmenin yolunu bulursun ya da pazardan silinirsin.
Yalnızca Irak’ta bombalanan bir hastanenin kapitalizme neler kattığına göz atmamız bu konu için yeterli olacaktır.
Yeni bir hastane ihtiyacı kapitalist ülkelerde ürünlerine pazar bulamayan çimento,tuğla,demir… şirketleri için bulunmaz bir nimet iken tıbbi ürünlere yeni pazarlar açılıyor,ampul şirketleri yeni bir pazara kavuşuyor ve daha niceleri..
Ancak yalnızca bunlarla kalınmıyor,işgal edilen yurt işgalci devletlerin artı ürünlerini sürekli olarak satabileceği bir pazar alanına dönüşüyor,silah ticaretinden bahsetmeye gerek dahi yok..
Bu denli yıkımlara sebeplere olan bir üretimin gerçekleşmesi içinde sermaye sınıfına sürekli olarak üretim yapabilecek kimseler gerekmektedir.
Bu noktada yoldaş Marx’ın da değindiği gibi kapitalizm kendi mezar kazıcısını yaratmış,işçi sınıfı ortaya çıkmıştır.
Kapitalist devletler bu işçi ihtiyacını karşılayabilmek için özellikle Avrupada gördüğümüz zorunlu göçlere başvurmuş,köylerden genç nüfusu fabrikada çalıştırabilmek için şehirlere taşımıştır.
Bu genç nüfusun şehirlerde hayatta kalması için tek bir yolu vardı,oda “Emeğini satarak geçinmek.” ve işçi kimdir sorusunun cevabi kapitalist düzen içerisinde bir tanıma kavuşmuş oldu: “Emeğini satarak hayatta kalan kişi”.
Bir film setindeki çaycı,temizlikçi,kameraman yada futbol takımında sağlık çalışanları,malzemeciler; öğretmenler,fabrikada ki mavi yakalılar.
Bir başkasının sermayesi katlansın diye kendi zamanını,bilgisini,gücünü kısacası emeğini harcayıp karşılığında yalnızca hayatta kalacağı kadar maaşı olan kişidir işçi.
GÜNDEM
42 dakika önceÇEVRE
43 dakika önceEKONOMİ
1 gün önceGÜNDEM
1 gün önceGÜNDEM
1 gün önceGÜNDEM
2 gün önceKADIN
2 gün önce