Devran YILMAZ’IN Kaleminden
Siyonist savaş rejiminin Filistin’e yönelik saldırı ve işgal girişimleri tarihler 1897 yılında yapılan “Birinci Siyonist Kongresi” adı altında yapılan toplantıda başlamıştı.
Bu kongrede Filistin topraklarında bir devlet kurulması ve bunun için de fon ayarlanıp toprak satın alınması kararlaştırıldı.
Ancak tarihi daha iyi anlayabilmek için Filistin halkı ve toprakları hakkında birkaç hatırlatma yapılmalıdır.
Filistin halkı medyada gösterildiği gibi Arap bir ulus değildir, kendi kültürleri ve dili olan Kürtler yada Katalanlar gibi oldukça uzun süredir bağımsız bir devleti olmadan çeşitli devletlerin ve derebeylerin himayesi altında yaşayan bir topluluktur.
Buda bugün bize kadar uzanan çeşitli dogmatik yanlış bilgileri doğurmaktadır.
Filistin topraklarında birden fazla örgüt ve topluluk hâkimiyeti sağlamak için mücadele etmektedir.
Ortak noktaları Siyonist savaş rejimine karşı mücadele etmek olsa da birbirleri ile de aşırı zıt pozisyonda durmaktadır bu örgütler.
Toprak sattılar iddiasının temeli ise Osmanlı Devletine kadar uzamaktadır.
Osmanlı Devleti Filistin topraklarının da kaybedilmesinden çekindiği için boyunca Yahudilere toprak satmayı yasaklamıştı.
Ancak Filistin topraklarında Yahudiler 19.yy’ın sonlarından itibaren Filistin topraklarına yönelik aracı şirketler ile birçok toprak satın alma işlemleri yapmışlardı.
Ancak asıl toprak satma muhabbetleri İngiltere’nin Filistin mandası kurmasından sonra başladı.
Filistin Mandası kurulduktan sonra Siyonist rejim Filistin’de aldığı topraklarının %52,6’sını Filistinli olmayan burjuva toprak sahiplerinden, %24,6’sı Filistinli burjuva toprak sahiplerinden, %13,4’ü hükümet, kiliseler ve yabancı şirketlerden ve sadece %9,4’ü çiftçilerden aldığı görülüyor.
Bu tabloya bakarak dahi burjuva sözde aydın kanaat önderlerinin belirttiği gibi bir “Filistin halkı topraklarını sattı” iddiasının kirli bir yalan olduğu delilendirebiliriz.
Unutmayın sermayedarların aldığı kararlardan emekçi halklar sorumlu tutulamazlar.
Ancak Filistin hakkında tek akıl karışıklığı toprak satma yalanı değildir.
Filistin topraklarının kurtuluşu için mücadele veren birden fazla örgüt bulunmakta.
Yazının başında değindiğimiz gibi bu örgütlerin ortak amacı Siyonist savaş rejimine karşı mücadele etmek olsa da kendi aralarında oldukça zıt kutuplarda ayrışıyorlar.
FKÖ: Başlangıçta tam bağımsızlık yolunda ilerleyen ve daha sonrasında 1994’teki Oslo görüşmeleri ile Siyonist savaş rejimiyle uzlaşan şuan ki resmi hükümettir.
Ancak Filistin’in devletleşememesinden sebep etkinliği yok denecek kadar az.
FKHC: Filistin topraklarında 1969 yılında kurulmuş olan ve Sosyalist Filistin iddiası ile birçok eyleme katılan, Batı Şeria’nın bir bölümünde hakimiyeti bulunan devrimci amaçlı bir örgüttür.
Bölgedeki diğer sosyalist örgütlere verdikleri eğitimler ile sık sık tartışma konusu olmaktadır.
Hamas: Fkö’nün uzlaşmacı yaklaşımına karşı çıkması ile güç kazanan, Gazze’de hakimiyeti olan İslamcı cihat örgütüdür.
Gazzedeki çatışmalarda aktif rol oynamaktadır.
Filistin’de aktif olarak rol oynayan örgütler yukarıda bahsettiğimiz 3 oluşumdur.
Ancak bunların yanında ufak çaplı hakimiyeti de bulunan onlarca ayrı çeşitli siyasi pozisyonda bulunan topluluklar da bulunmaktadır.
Siyonist rejimi anlamak için işgal motivasyonlarını öğrenmemiz gerekmektedir.
Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevratta tanrı Yehova’nın turfandan sonra yaptığı kıyım yüzünden pişman olduğu ve Yahudi halkına kıyametten sonra kurulacak olan cennetin topraklarını vaat ettiği geçmektedir.
Bu topraklar Nil Nehri ile Fırat Nehri arasında kalan bölge olarak bilinmekte.
Bu amaç doğrultusunda hareket etmeyi amaçlayan Siyonist savaş rejimi ise akla gelebilecek her türlü insanlık dışı uygulamayı yapmakta.
Hastane, okul,ibadethane hatta yurtlarından sürgün edilen Filistinli yurttaşların sığındığı çadır kentlere kadar vahşice saldırılarına devam ederken kapitalist devletlerin sözde barış için kurduğu “Birleşmiş Milletler” den bu güne kadar İsrail’e karşı herhangi bir caydırıcı yaptırım uygulanmamaktadır.
7 Ekim 2023 tarihinden bu yana kırk bini aşkın Filistinli sivil katledilirken yüz binden daha fazla sivil de yaralanmıştır.
Yine yüz binlerce sivilde zorla yurtlarından ve evlerinden sürgün edilmiştir.
Ancak bütün bu acı tabloya rağmen kapitalist devletlerin sessizliği ve doğrudan yada dolaylı yoldan Siyonist rejime verdikleri destek Siyonist savaş rejimini dahada cesaretlendiriyor.
Akp iktidarı ise Siyonist rejime maddi desteğini hiçbir koşulda esirgemez iken iç siyasette ise bu soykırımı bir propaganda aracı olarak kullanmaktan da geri durmamaktadır.
Küresel çapta birçok şirket yine Siyonist savaş rejimine desteğini esirgememektedir.
Ancak sendikalların grev çağrıları yapmaması gerekte kapitalist yaşamın dayattığı konformonizm nedeniyle kitlesel olarak da Siyonist savaş rejimine karşı bir tutum sergilenememekte.
Siyonist savaş rejiminin tek hedefi de Filistin emekçi halkı değildir,kendilerince vaat edilmiş topraklarda hakimiyet sağlamak adına akla gelebilecek her türlü insanlık dışı eylemleri yapabileceklerini gösteren savaş rejimi Filistin emekçi halkını topraklarından sürdükten sonra gözünü Orta Doğunun geri kalanına çevireceği oldukça net olarak görülmektedir.
Siyonist savaş rejiminin yaptığı bu büyük soykırıma karşı çıkmak için kitlesel olarak eylemler ile kapitalist devletlerdeki iktidarların baskı altına alınması,destekçi şirketleri tüketici olarak boykot etmek üretici olarak da grevler ile örgütlenerek verilen desteğin sonlanması sağlamak öncelikli sorumluluklarımızdandır.
Kapitalizm’in kendi çıkarları uğruna milyonlarca insanı öldürdüğünü tarih yüzlerce defa şahit olmuştur.
Çözüm Sosyalist devrimler çağının başlaması ve insanlığın son iki yüzyılı kapsayan kapitalist lekeyi silip atmasından başka birşey değildir.
GÜNDEM
4 dakika önceGÜNDEM
8 dakika önceEKONOMİ
38 dakika önceGENEL
57 dakika önceGÜNDEM
1 saat önceGÜNDEM
1 saat önceEKONOMİ
5 saat önce