Dillere pelesenk olmuş bir gençlik var, herkes tarafından eleştirilen ancak hiç de yapıcı çözümler sunulamayan. Teknoloji ile büyümüş bir nesil olarak adlandırılıyor, herkesin ağzında olan “Z Kuşağı”. Hard kapitalizmin tam da göbeğinde, en zirve noktasında doğmuş, ancak toplumun geniş bir kesimine göre (Z Kuşağı da dahil) teknolojinin getirdiği sözde avantajlardan yararlanmak yerine olumsuz yönlerinden etkileniyorlar.
Gerçekten de bunlar böyle mi? İsterseniz “Z Kuşağı”na birlikte bir bakış atalım. Ama sosyalist bir bakış!
Toplumdan nispeten kendini soyutlamış, özellikle internet teknolojisinin gelişimi ile birlikte sosyal medya başta olmak üzere propaganda araçlarına kendini kolayca kaptırabilen; gençliğin getirdiği dinamizm ile hızlıca radikalleşip örgütlenebilen ve iletişim/bilgi ağının bu denli gelişmesi sayesinde filtresiz şekilde, yalan ya da doğru bilgiye sorgulamadan inanan bir gençlik var karşımızda. Ancak bu cümleleri zaten birçok burjuva yazardan duyabilirsiniz; genelde bahsettiğim olumsuz özelliklere odaklanıp gençliği eleştirmek zaten yapılacak en kolay iştir.
Ancak bu gençliği topluma yararlı bir şekilde dönüştürmek de hiç zor bir uğraş değil. Bu dönüşümün adımları hakkında konuşmadan önce gençliğin bu noktaya nasıl geldiği ve apolitikleştirme politikaları hakkında birkaç cümle etmekte fayda var. Ne de olsa bir sorunun çözümünü ancak sorunun temeline inerek üretebiliriz.
Kapitalist sistemin biz emekçi halklardan yalnızca iki beklentisi vardır. İlki, düzenli olarak işe gidip artı değer üreten bir emekçi olmamız; ikincisi ise artı değer üretemeyecek duruma geldiğimizde bir köle daha yetiştirmemizdir. Gençlik ise dinamizmi ve genişleyen haber alma imkânları sayesinde bu düzene nispeten karşı çıkan ve kölelik düzenini sosyalist bilinci olmadan dahi eleştirebilen bir yöne doğru evrilmekte. Bu da gençleri kolay yoldan çok para kazanma arayışına iterken, aynı zamanda sermaye sınıfını bu dinamizmi yok etmek için çeşitli yollara sevk etmektedir.
Kısa videolar sayesinde insanların eski kuşaklara nazaran bilgiye ulaşma süreleri oldukça kısalmış; eskiden bir köşe yazısı okumak için harcanan süre ile bugün en az yüzlerce kişiden fikir alabilecek duruma gelmiş bulunmaktayız. Ancak bu kısa videolarla odak süremiz bilinçli olarak on beş saniyenin altına düşürüldü. Bu durum, karşımıza çıkan bir bilgiyi araştırmayı imkansız hale getirdiği gibi, sermaye sınıfının da algoritma ve para desteği ile kendi çıkarlarına uygun fikirleri hayatımıza dikte etmesini daha da kolaylaştırmıştır. Eskiden bir cinayet, yolsuzluk ya da devrimci süreçlerde yurttaşlar farklı görüşte gazeteler okuma ve bu yazılanlar arasında eleştiri yaparak gerçeklik ve mantık süzgecinden geçirebiliyordu. Ancak günümüzde bahsettiğimiz kısa videolar hem yazı yazma hem de okuma kültürünü bitirdiği gibi, eleştiri yapma kabiliyetimizi de elimizden almaktadır.
Gençliği etkileyen en önemli faktör sosyal medyanın kısa videoları olsa da tek faktör bu değildir. TV programlarında bize gösterilen propaganda dizileri, özellikle şiddet, fuhuş ve kara para aklama gibi konuların normalleştirilmesi; sözde tartışma programları ile eleştiri yapamayacağımız bir anda düzenin fikirlerinin empoze edilmesi gibi örnekler, sermayenin bizi düzen içinde tutmak için ürettiği formüllerdendir.
Haber alma konusuna gelince, konu yalnızca bilgi kirliliği olarak ele alınamayacak kadar geniştir. Ancak bu yazıda tüm haber alma yöntemlerine değinmeyeceğim; asıl üzerinde durmak istediğim konu “Akım/Mem”ler.
Tek bir hareket ya da gaf, bir kişiyi sefil bir hayattan kurtarıp tüm dünyaya tanıtabilir. Ancak bu Mem’ler sadece bir kişiyi ünlü etmekle kalmıyor. Bir toplumu da yıkıma götürebilir. Polat Alemdar’a özenip racon kesmek isteyen gençler ya da satanizm gibi toplumun yıkılmasına sebep olacak sapkın fikirlere itilenler bunun örnekleridir. Ama asıl mesele insanların özenmesi değil; daha lise çağındaki bir çocuğun fikirlerini (olumlu ya da olumsuz) geçmişe nazaran çok daha hızlı ve kolay bir şekilde geniş bir kitleye empoze edebilmesidir.
Sözde devlet tarafından takip edilmeyen uygulamalardan örgütlenen suç çeteleri ve bunları takip eden milyonlar. Sizce bu insanlar, radikalleşmeden önce yaptıklarının yanlış olduğunun farkında değiller miydi? İşte burada yazının başında değindiğimiz odaklanma ve eleştirme yetimizi bilinçli olarak ortadan kaldıran kısa videolara değinmek gerekiyor.
Bu yöntemle bir devrimci örgütü halk nezdinde kolayca terörize edebilirler ya da işçi sınıfını sendikalar başta olmak üzere düzeni yıkma amacı güden devrimci kuruluşlardan uzak tutabilirler. Oy verecekleri partiden tutun, hayatlarında alacakları en önemli kararlarda dahi sermaye sınıfı, üreten emekçi sınıfın beynini yıkamanın zahmetsiz bir yolunu bulmuştur. Ancak bu yöntemle, zaten bulanık zihinlerimize yalnızca sermaye sınıfının çıkarına olan propaganda içerikleri yerleştirilmekle kalmıyor; aynı zamanda hastalıklı fikirlerin de yayılması sağlanıyor.
Kimi zaman insanlıktan nefret eden(?) bir çocuğun manifestosu önümüze düşüyor, kimi zaman ise tecavüz timleri kuran bir oluşumun eylemleri. Sorun, bu tip örgütlerin yalnızca var olması değil; bu örgütlerin fikirlerinin araştırma yapamayacak kadar zihni bulanık kişiler arasında hızla yayılmasıdır. Kapitalist devlet aygıtı ise çözüm üretemeyecek kadar soyut kalıyor.
Buraya kadar bahsettiğimiz her şey sorunun kendisi, ancak çözüm noktasına ulaşmadan önce perde arkasına da kısaca bakış atmamız gerekir: Neden gençler sosyal medyaya bu kadar bağımlı?
Bu soruyu sadece gençler için değil, emekçi halklar açısından incelememiz gerekiyor. Çünkü sosyal medya bağımlılığı yalnızca genç nüfusla sınırlı değil, işçi sınıfının tamamı bu sorundan muzdarip. Bu hastalığın başlıca sebebi, proleter halkların sosyal etkinliklerden uzak kalmasıdır. Spor organizasyonlarından tutun eğlence etkinliklerine kadar birçok alanda emekçi bir ailenin karşılayamayacağı kadar yüksek ücretler talep ediliyor. Bir futbol maçında biletler 1000 TL’den başlarken, mütevazı bir tatilin maliyeti en az 30.000 TL tutmaktadır. Spor salonlarına gitmek, hatta bir piknik yapmak dahi hayal seviyesine gelmişken bir de işçilerin çalışma koşulları ve dinlenme sürelerinin kısalığı göz önünde bulundurulunca, boş vakitlerimizde yapabileceğimiz en iyi aktivite kısa videoları kaydırmak oluyor.
Peki, çözüm nedir? Kısaca bu konuya da değinmek istiyorum. Devrimci örgütlerin daha fazla sosyal alanda aktif olması ve ücretsiz etkinliklerle uyuşturulmuş kişileri topluma kazandırması mümkün olabilir. Aynı zamanda sosyal medyayı aktif kullanacak devrimci içerik üreticileri oluşturarak sermayenin açtığı alanı domine etmek ve toplum açısından hastalık denilebilecek fikirlerin yayılmasını engellemek de bir çözümdür. Ancak asıl çözüm, örgütlü mücadeleden başka bir şey olamaz. Devrimci örgütler, hayatın her alanında olduğu gibi sosyal medyada da örgütlü mücadele sürdürmeli ve sermaye propagandasını yerle bir etmelidir.
EKONOMİ
19 saat önceGÜNDEM
19 saat önceGÜNDEM
19 saat önceGÜNDEM
2 gün önceKADIN
2 gün önceÇEVRE
2 gün önceGÜNDEM
3 gün önce